Yüksek işsizlik oranı, gelir düşüklüğü, yüksek oranda tarımsal emeğin düşük oranda gelir getirmesi gibi temel ekonomik göstergelerle ortaya çıkan bölgesel eşitsizlikler, yaşam kalitesinde farklılık yaratır. Kalkınma projeleri bu bölgelere hayat verir.

GÜÇ BİRLİĞİNİN DÖNÜŞTÜREN GÜCÜ

Bir mikro zirai kalkınma projesi olan Tedra di Verde markası, Pizrenli Ailesi’nin Uysal Ailesi ve tarım emekçileri ile yaptığı güç birliğinden doğdu.

Toprağın değerine inanan, global bir bakış açısını benimseyen ve dünya üzerindeki satış noktalarına ulaşabilecek pazarlama yeteneğine sahip bir aile ile hayatını toprağa adamış, tamamen geleneksel yöntemlerle üreten emekçilerin ortaklık yaparak bir şirket kurması, markaya hayat verdi.

“Yerinde üretim” işletme modeliyle farkını ortaya koyan Tedra Di Verde; meyve ve sebzelerin tazelik döngüsünü, besin değerini koruyabilmek, operasyonun karbon ayak izini minimuma indirebilmek için, üretim tesisinin 2 km çapındaki çevresinden  sadece 1.sınıf kalite standardına uygun taze ürün tedarik etmeyi hedefliyor. Tesislerde sadece aynı günde işlenebilecek kadar ürünü doğru zamanda hasat edip, uluslararası standartlara sahip tesiste işleme alıp, tamamen hijyenik şartlarda ve kapalı sistem olarak faaliyet gösteren kurutma fırınında kurutuyor. Meyve ve sebzenin çeşidine, değişen su oranlarına göre, tüm kurutulmuş ürünler ortalama 14 ile 76 saat içerisinde fırından çıkarılarak, en hızlı biçimde vakumlu veya doypack ambalajlarda paketleniyor.

Tedra Di Verde üretim tesisinden çıkan hiçbir ürün, kimyasal ek işlem görmez, içlerine koruyucu veya tat değişimi sağlayan hiçbir katkı maddesi konmaz. Ürünler kapalı sistemde kurutulduğu ve çabuk paketlendiği için aflatoksin birikimi içermez. Böylece meyvenin dalındaki orijinal tadı ve rengi korunur. Tedra Di Verde ürünleri belirli aralıklarla ürettiği ürünleri Tarım Bakanlığı onaylı laboratuvarlarda, pestisit ve aflatoksin kalıntısı için teste tabi tutar ve bunları internet sitesi üzerinden de yayınlar. Kuru gıdaya ek olarak üretilen reçel, pekmez, marmelat, domates sosu gibi ürünler de aynı doğallıkta özenle, geleneksel damak tadına sadık kalınarak, çürük olmayan meyveler ve sebzeler kullanılarak üretilir. Üretim sonrası steril şartlarda cam ambalajlara dolumları yapılan tüm ürünler, kapakları kapatıldıktan sonra istisnasız “otoklav sterilizasyon”a tabi tutularak tam anlamıyla steril gıdalar haline dönüştürülür.

Kaliteli, lezzetli ürünler üretmenin, toprağa verilen değerle mümkün olduğuna inanan Tedra di Verde; tarım faaliyetlerini geliştirmek, verimi artırmak, fark yaratmak, hem bölgesi hem de dünya için faydalı olmak adına, bölgede kendi arazilerinde bir ilki gerçekleştirerek “onarıcı tarım prensibini” uygulamaya koydu. Onarıcı tarım prensipleri, dünyanın en büyük karbon deposu olarak tabir edilebilen toprakların hiçbir zaman “örtüsüz” yani bitkisiz bırakılmaması ve toprağın mikrobiyolojisine, bölgenin flora çeşitliliğine, faaliyet yapılan arazilerin döngüsel verimine saygı gösterilmesi esasına dayanır.

“Karbon salınımını ve atmosferin ısınma hızını azaltmak” çağımızın insanlık için en zorlu görevlerinden birisi gibi görünüyor. Bu bağlamda onarıcı tarımın bu probleme karşı belirli çözüm önerileri vardır. Topraklar atmosferden daha fazla karbonu depolayabilme kapasitesine sahiptir ve karbonun toprakta depolanma yöntemi bitkiler vasıtasıyla olur. Yaprakları aracılığıyla karbonu emen bitkiler, azot formunda toprakta bunu depolarlar. Dünyada ise geleneksel tarım adı altında yapılan sürekli toprak sürme faaliyetleriyle topraklar çıplak bırakılmakta, sözde ot mücadelesiyle tüm örtücü bitkiler öldürülmektedir. Tüm dünyadaki çıplak, güneşin artan ısısına maruz kalan topraklar, güneşin ışıklarını yansıtır, daha fazla ısı oluşturur ve bitki olmayan noktalarda havadaki o değerli karbon toprakta depolanamaz. Bu nedenle karbon depolama için daimi bir örtüye ihtiyaç vardır.

20. yüzyılda uygulanmaya başlanan “geleneksel tarım” prensipleri çerçevesinde, çiftçiler daha hızlı, daha tek çeşitli, daha biyolojisi değiştirilmiş ürünleri üretmeye yönlendirildiler. Zor ot mücadelesi için, meyvelerdeki olası böcek ve zararlılar için üretilen kimyasallar, toprak havalandırmak için üretilen yeni nesil makine ekipmanlarıyla, günlük problemleri çözülerek belirli oranda topraktan çok daha yüksek verim almaya, daha az işçilik yapıp, daha fazla kimyasal kullanmaya alıştırılan çiftçiler, kısa vadeli kârların keyfini sürmeye başladılar. Ancak daha fazla toprak sürüldükçe, toprak sürmekten ötürü toprağın mikrobiyolojisi zarar görmeye başladıkça, topraktaki organik maddeler azalmaya, tüm mikro elementleri tüketen bakteriler sporlar azaldıkça, biyolojik çeşitlilik azalmaya devam etti. Zararlı böceklerle mücadele etmek için yeni kimyasallar uygulanıp faydalı böcekler de öldürüldükçe, besin değeri üretmeyi unutan topraklar oluşmaya, toprak üst katmanları geri dönemeyecek şekilde zarar görmeye başladı. İlk dönemlerin kârı yerini verim üretemeyen topraklara bıraktıkça, toprakta var olan potasyumu fosforu öğütecek bakteriler öldükçe, çiftçiye yeni kimyasal gübreler sunuldu, hazır mikro elementleri sererek geçici pansuman devam etti ve döngü sürdü gitti.

Artık dünya bir dönüşümün eşiğinde… Onarıcı tarım prensipleri, toprağın mikrobiyolojisini korumak, çeşitlendirmek için toprak sürmeyi reddediyor; amaç, yeni toprak katmanlarını yıllar içinde üretmek, toprakta sürekli kök salan sertleşmiş toprakların gözeneklerini açan verimli kök yapılarına sahip örtü bitkilerinin oluşmasını sağlamak. Onarıcı tarımda, yüksek oranda karbonu emerek köklerinde bakterilerin tüketebileceği formda azot saklayabilen kazık köklü örtü bitkileri sürekli olarak arazilere ekilir. Örtü bitkileri çiçeklenmenin %80 olduğu dönemde köklere zarar vermeden biçilir ve bir malç, örtü gibi toprak üstünde bırakılır, bu organik maddelerin çözünerek toprağa karışması için yeşil gübre olarak kullanılır. Bu tarz örtü uygulamalarının bir diğer önemi de toprağın su tutma kapasitesini artırmaktır. Önümüzdeki 50 yıl içerisinde susuzluğa daha az ama yoğun yağış dönemlerine adapte olamayan, diplerde su aramaya alıştırılmamış, su stresine sokulmamış bitkiler büyük ihtimalle yok olacak. Onarıcı tarımda geliştirilmiş toprak biyolojisi, daha fazla solucan, daha fazla gözenek, daha az sıkıştırılmış toprak ve daha iyi su filitrasyonu demektir. Tüm bu uygulamalara başlamış olmak kısa sürede hasarın yok olacağı anlamına gelmiyor, kayıpların geri gelmesi yıllar alacaktır. Ancak çağın taleplerini görmek, eski alışkanlıklarımızı bir kenara bırakarak büyük bir sabırla artık topraklarımızda restorasyon dönemine geçmek durumundayız. “Toprağımız ne ise yediğimiz odur.” prensibine inanan Tedra Di Verde, bunu görüp benimseyip, 2019’dan itibaren de uygulamaya başlamıştır. Yıllar içerisindeki değişimler sürekli takip edilmektedir.

Karbon salınımı

Tedra di Verde, onarıcı tarım prensibini benimsemenin, karbon salınımını minimum düzeye indirebilecek çalışmalarının yanı sıra işletme ve üretim faaliyetlerini de önemsemektedir. Uzun vadeli planları arasında, kendi içinde sıfıra yakın karbon salınımı hedefine ulaşmak bulunmaktadır.

Tedra di Verde’nin üretim modelinde karbon ayak izini azaltan en önemli faktörlerden birisi, üretim tesisinin kurulumu için sanayi sitelerinin değil, köyün merkezinin tercih edilmesidir. Tesisin hasat edilen ürünlerden en fazla 2 km uzakta olması, ürünlerin sadece bir traktör aracılığıyla çok kısa bir yol kat etmesine neden olmaktadır. Üretim tesisinin planlaması, optimum düzeyde elektrik harcayacak şekilde yapılmış, tüm ekipman seçimleri muadilleri arasında en az elektrik tüketimini yapana göre şekillendirilmiştir. Üretim tesisi için kısa vadeli olarak yapılması planlanan karbon salınımını düşürecek ek çalışmalardan birisi de enerji dağıtım şirketlerinden uluslararası geçerliliği olan “Tamamen Yenilenebilir Enerji Kaynakları Kullanan Tesis” belgesini almak olacaktır.

 

ÜRÜNLERİMİZ